3 Eylül 2014 Çarşamba

Sokratik Tartışma



Sokratik Sorgulama Tekniği 

Sorgulamaya Sokrat tarzı yaklaşım, muntazam, düşünceye dayalı konuşma uygulamasını temel alır.Yunan eski filozofu/öğretmeni Sokrates, düşünmeye dayalı sorgulamanın muntazam uygulamasının, öğrencilerin fikirleri mantıklı bir biçimde incelemelerini ve bu fikirlerin geçerliliğini belirlemelerini sağladığına inanıyordu. 

Bu teknikte, öğretmen öğrencilerle konuşmaya dahil olmak için, konuyu umursamadığını itiraf eder. Bu ‘hareketli sessizlik’ ile öğrenci konuyla ilgili olası tüm bilgileri geliştirir. 


Sokratik sorgulama tekniği, fikirleri derinlemesine incelemenin bir yoludur. Tüm seviyelerde kullanılabilir ve tüm öğretmenler için yararlı bir araçtır. Bir ünite ya da proje içinde farklı noktalarda kullanılabilir. Sokratik sorgulama kullanarak, öğretmenler öğrencilerinde bağımsız düşünmeyi geliştirebilir ve öğrendikleri şeylerin aitliğini onlara verebilirler.



Öğrenciler içeriği kendi düşünmeleri ve çevrelerindekilerin düşünmeleri aracılığıyla düşünürken, görüşürken, tartışırken, değerlendirirken ve analiz ederken, üst düzey düşünme becerileri mevcuttur. Öğrenmenin tamamen yeni bir yüzü olabileceği için, bu tür sorular hem öğretmen hem de  öğrencinin tarafında biraz pratik gerektirebilir. 

Sokratik Yöntem ve Temel Öğeleri

Søren Kierkegaard Sokrates'in temel felsefi sorgulamasının, ‘hakikat öğrenilebilir mi' sorusu üzerinde odaklandığını söyler. Ona göre Sokrates, bu soruyu, Menon diyalogunun temel sorusu olan ‘erdemin öğretilip öğretilemeyeceği' sorunsalı çerçevesinde yaklaşmaktadır; çünkü onun temel ilgisi, kendisinden önceki doğa filozoflarında olduğu gibi doğal olgular değil, Sofistler gibi insan ve insansal sorunlardır. Yine onca, hakikatin araştırılması sorunsalında, Sokrates'in önüne önemli bir paradoks çıkmıştır. Bu paradoks, Platon'un Menon diyalogunda dile gelen ve ‘Menon paradoksu' olarak da bilinen ‘öğrenme ya da araştırma paradoksudur. Menon'un dilinden sunulan paradoks şöyledir:

“İnsan için ne bildiği şey üzerinde ne de bilmediği şey üzerinde araştırmada bulunmak olasıdır. Bilinen şey üzerinde araştırma gereksizdir; çünkü zaten bilinmektedir. Bilinmeyen şeye gelince, ne araştırılacağı bilinmediği için araştırma yapılamaz”.

Sokrates'in, öğrenmenin ve araştırmanın neliği konusundaki tüm çözümlemeleri, anılan paradoksa verdiği yanıta bağlıdır. Bu paradoksa Sokrates tarafından verilen yanıtın üç ana ilkeye dayandığı görülür ve üç ana ilke, onun felsefî anlayışının ve dolayısıyla Sokratik yöntemin özünü oluşturur: İlki, insanı bedensel bir varlık olarak görmekten çok, onu, ruhsal varlığa indirgeyip, ruhu tanrısal olana açık, öncesiz ve sonrasız bir varlık olarak konumlandırmak; ikincisi, Hint kökenli ruh göçü anlayışına gönderme yaparak, bir çok kez doğan ölümsüz ruhun, yeryüzünde ve Hades'de her şeyi görmüş olduğu ve bu yüzden öğrenmediği hiçbir şeyin kalmadığını ileri sürmek; üçüncüsü ise, ilk iki anlayışın bir uzantısı olarak, bütün öğrenmelerin ve araştırmaların odağına ‘anımsama (anamnesis) kuramını' oturtmaktır. O, Menon diyaloguna bakılırsa, bu üç ilkenin sonucu olarak, hiç geometri bilmeyen bir köleye, geometri problemi çözdürmekte ve kölenin yönlendirici nitelikteki soruların rehberliğinde, problemi çözmesini, bir başka yaşamda ruhun edindiği ideaları anımsadığı anlayışıyla temellendirmeyi denemektedir. Sokrates'te yeniden felsefi bir bağlamda dile gelen Delphoi kahininin ‘kendini bil' deyişi de, ruhun öncesizliği ve sonrasızlığı ile tanrısal hakikatlere açılan bir kapı aralaması ve anımsama kuramında önemli bir işlev yüklenmesi yüzündendir. Sokrates, anılan temel dayanakların ışığında paradoks konusundaki yargısını şöyle noktalar:

“O halde ruhun, önceden edindiği bilgilerin anılarını saklamış olması şaşılacak bir şey değildir. Araştırma ve öğrenme, belirsiz anımsamadan başka bir şey değildir. Öyleyse, mantık oyuncularının o sözüne (yani paradoksa) inanmamalı, çünkü bu gibi sözler bizi tembelleştirir; bunlar sadece tabansızların hoşuna gider. Benim sözümse, çalışmaya, araştırmaya götürür”.

Menon paradoksuna verdiği yanıt Sokrates'i, her şeyden önce kendisini bir öğretici olarak sunmaktan çok, insanları rahatsız eden bir ‘at sineği' olarak göstermesine, ebenin annenin döl yatağından bebeği doğurtması gibi insanın ruhunda gizil halde bulunan düşünceleri doğurtmakla görevli olduğuna inanmasına ve kendisini öyle sunmasına neden olmuştur. O, daha ileriye giderek, anımsama kuramının mantıksal bir sonucu olarak, insanlara kendilerinin sahip olmadığı bir şeyi öğretmediğini ileri sürmektedir. Aslında onun bir şey öğretmediği düşüncesi, Sokratik ironi olarak bilinen, ‘tek bildiğim hiçbir şey bilmediğimdir' söylemiyle oldukça uyumludur. Ancak buna bakarak, acele bir sonuç çıkarıp, onun bir öğretici olmadığı sonucuna varılmamalıdır; eğer öyle olsaydı, Sokrates'in Savunması'nda dile gelen Atinalı gençleri ayartmak suçuyla yargılanmazdı. Platon'un diyaloglarından anlaşıldığı kadarıyla onun ‘anımsama kuramı' odağına oturan öğretim yönteminin ana çatısını, karşılıklı konuşma ya da soru-yanıta dayanan eleştirel bir diyalektik söylemin oluşturduğunu söylemek olasıdır.

Bilindiği gibi “diyalektik”, dilsel açıdan, karşılıklı konuşmak anlamına gelir ve üzerinde konuşulan şeyi aydınlatmayı, sonuç olarak, kimi genel sonuçlar çıkarmayı amaçlar. Sokrates'in kullandığı anlamda o, saçmalığa indirgeme ve çoğu kez kuşkuyla sonuçlanan yanlışlamacı bir uslamlama niteliği taşır. Fakat buna rağmen, onun amacı, konuşmacıyı bütünüyle kuşku içerisinde bırakmak değil , gerçeği sağlam bir biçimde inşa etmeye ve inandığı sav konusunda nedenleri gözden geçirmeye motive etmektir. Bu, benzeşim yoluyla kimi temellendirilmiş genellemelere ulaşma ve hakkında tartışma yapılan şeylerin tanımlarını elde etmeye çalışmakla gerçekleşir. Sokratik yöntem, genele ulaşmayı, geneli arzulaması yüzünden, modern tümevarım yöntemine tam olarak benzemese de, Aristoteles tarafından tümevarımın bir biçimi olarak görülmüştür. Bu nedensiz değildir; çünkü Sokrates, sorgulamalarında karşısındaki kişiyle, az mükemmelden daha mükemmele, kuşkulu olandan açık olana doğru ilerlemeyi temel alırken, tikel kavramlardan genel kavramlara ulaşmayı hedeflemektedir.

Sokrates'in felsefi anlayışında önemli bir işlev yüklenen, öncesiz ve sonrasız olduğuna inanılan ruhun, daha önceki yaşamında gördüğü hakikatlerin anımsamasını temel alan karşılıklı konuşmaya ya da diyalektiğe dayalı Sokratik yöntemin üç ana öğesinin olduğunu söylemek olasıdır. Bu üç öğenin toplamı Sokratik yöntemin ana kurgusunu oluşturmaktadır.

Birinci Öğe: Yanlış Savları Ayıklamak

Ignacio L. Götz, diyalektiğin bir biçimi olarak gördüğü Sokratik yöntemin ilk öğesini, soru sorma ve yanıt alma biçiminde tanımlamakta ve iki alt öğe içerdiğini söylemektedir. İlki, sorgulanan konu hakkında örnekler kolleksiyonu sunma ve tek tek örnekler koleksiyonununda dile gelen savları çürütme (elenchos); ikincisi ise, çapraz inceleme ya da toplanan kolleksiyon verilerinin genel niteliğini, özsel ahlaksal doğruluğunu keşfetmek için yapılan ussal tartışmadır. Gregory Vlastos (1991) ise, Sokratik yöntemin ilk öğesinin, Aristoteles'in peirastik diye adlandırdığı, bir tezin yadsındığı ve sadece onun değilinin yanıt verenin inançlarından çıkarsandığı bir uslamlama biçimini içerdiğini ileri sürmektedir. Şu halde diyalektik niteliğe sahip Sokratik yöntemin ilk öğesi, genel olarak olumsuzdur; çünkü ileri sürülen önermelerin ya da tanımların doğru olmadığını göstermeyi amaçlamaktadır. Bunu daha nesnel hale getirmek için, bir örnek üzerinde durmakta yarar vardır.

Theaetetus'ta bilginin neliği araştırılırken, bilginin neliğine ilişkin olarak Sokrates'in sorusu üzerine Theaetetus, ‘algının bilgi olduğu' savını ortaya atar. Sokrates anılan savdan algının yanılabilirliliğine ilişkin sorularla Theaetetus'u kuşkuya düşürdüğünde ve savı çürüttüğünde, Theaetetus da, ‘doğru yargının bilgi olduğu' savını ileri sürer. Sokrates bu savı da sorularıyla açıp mantıksal çelişkilere dikkat çekerek elediğinde, Teheaetetus da, ‘kendisine bir belge ya da açıklamanın eşlik ettiği doğru inancın bilgi olduğu' savını ileri sürer ve tartışma mutlak bir sonuca bağlanmadan sonuçlanır. Bu tartışma biçiminde görüldüğü gibi, genel bir sav ileri sürme, savı, mantıksal ve dilsel çözümlemeler aracılığıyla zayıflatıp çürütme, ardından öncekinin eksikliklerini içermeyen yeni bir sav ileri sürme ve onu çürütmeye çalışma biçiminde ilerlemektedir. Sokrates sorunu üzerinde çalışanlara bakılırsa, Platon'un gerçek Sokrates'i konuşturduğu diyaloglarda, diyalektik tartışma kesin bir doğru sonuçla bitmemekte, ancak Platon'un Sokrates'e eklemeler yaptığı diyaloglarda tartışma mutlak bir sonuca bağlanmaktadır.

İkinci Öğe: Doğurtma ya da Ebelik

Sokrates'in diyalektik sorgulamasının temel amacı, sıradan insanların ahlaksal açıdan iyi olana ilişkin kavramlarını aydınlatmalarına yardım etmek olduğu anlaşılmaktadır. Bu sorgulama aracılığıyla onlar, zihinsel açıdan kendilerini yeniden inşa ederek ya da ruhlarında gizil halde yer alan hakikatleri anımsayarak daha iyi bir ahlaksal yaşama uzanırlar. Bundan dolayı Sokrates, diyalektik yönteminin en temel öğelerinden birisi olarak “maieutic” kavramına gönderme yapar. “Maieutic”, doğurtma anlamına gelir; çünkü diyalektik söylem, konuşmacının kendi savlarını ya da tanımlarını ortaya çıkarmasını, bir başka deyişle, doğurmasını erekler. Bu açıdan doğurtma, Sokratik yöntemin en temel unsurudur. Burada doğurtma deyişiyle anımsama kuramı arasındaki mantıksal bağa dikkat çekmek gerekir. Zira doğurmak için doğrulacak şeye sahip olmak gerekir. Öte yandan doğurtmaya bağlı olarak ortaya çıkan ebelik motifi, bilgi öğretmeye değil, var olanın açığa çıkmasına neden olması açısından, anımsama kuramının öğretim bağlamındaki mantıksal sonucuna işaret etmektedir.

Theaetetus diyalogundaki bir pasajda Sokrates maieutic'i, açık bir biçimde kendi eylem biçimi olarak sunar. O, anılan diyalogda Theaetetus'a, ‘benim bir ebenin oğlu olduğumu duymadın mı' diye sorar. Elbette Sokrates'in annesi Phainarete'ın bir ebe olduğu kesin değildir. Belki de annesinin adına ilişkin bir kelime oyunu yapmaktadır. Sokrates, Theaetetus'taki pasajda oldukça açık sözlüdür ve ebe benzetmesiyle neyi kastettiğini farklı yorumlara yer bırakmayacak açıklıkta ortaya koyar. Bu açıdan onun söylemini ayrıntısıyla ele almak çözümlememizi nesnel bir zemine oturtmak açısından yararlı olabilir.

a-) Ebeye gereksinim duymak için doğum sancıları çekmek gerekir.

Sokrates, Theaetetus'dan bütün bilgi türleri için geçerli olan bir bilgi tanımı yapmasını istediğinde, Theaetetus, sorduğu soru konusunda, başkalarından ayrıntılı bilgiler aldıkça, bu konu üzerinde bir çok kez çalışmaya koyulduğunu, ancak bir sonuca ulaşamadığını, anlığının sürekli o sorunla meşgul olduğunu söyler. Sokrates'in bu durumu tanımlaması oldukça ilgi çekicidir. O şöyle demektedir:
“Sevgili Theaetetus, bu, anlığının boş ya da kısır olmadığı içindir. Doğum sancıları çekiyorsun” .
Öyle anlaşılıyor ki, Sokrates, ruhun tüm bilgilere doğuştan sahip olunduğuna inansa da, onun etkin hale gelebilmesi için kimi sorular, sorgulamalar ve uyarılarla harekete geçirilmesi gerektiğini düşünmektedir. Bu harekete geçme durumu, onca, doğum sancısı çekmek olarak nitelendirilmektedir .

b-) Ebelik sanatı, ancak çocuk doğurma konusunda deneyimli birisi tarafından gerçekleştirilir.

Sokrates'e göre kadınlar, gebe kalıp çocuk doğurabildikleri sürece, başkalarına çocuk doğurma konusunda yardımcı olamazlar. Ebelik sanatını, ancak kendileri gebe kalmak için çok yaşlı biri haline gelince elde ederler. Sokrates bu savına mitolojik bir temel bulmayı da ihmal etmez. Ona göre, çocuk doğumunun koruyucusu olan Artemis'in kendisinin hiç çocuğu olmamıştır. Buna rağmen o, kendisiyle benzerliklerine bakmaksızın kısır kadınların ebe olmalarına izin vermemiştir. Çünkü Artemis'e göre, bir işte deneyim sahibi olmaksızın beceri kazanmak insanın gücünü aşmaktadır ve bu yüzden ebelik yapma ayrıcalığı geçmişte çocuk doğurmuş kadınlara aittir. Sokrates'e göre bu deneysel açıdan bir zorunluluktur; çünkü hiç kimse deneyim sahibi olmadığı şey konunda doğru bir şey söyleyemez ve yapamaz .

c-) Ebe doğumu kolaylaştırıp zorlaştırabilir, hatta gerek duyarsa düşük bile yaptırabilir.

Sokrates'e göre, deneyimli ebeler, hazırladıkları ilaç ve büyülerle, doğum sancılarını belirgin kılabilir ya da gerek duyarlarsa, sancıları yatıştırıp, azaltabilirler. Böylelikle zorlu bir işi oldukça kolay bir iş haline getirebilir ve hatta, gebeliğin erken bir evresinde, kuşkular yüzünden eğer çocuğu düşürme kararı alınırsa, çocuk düşürtülebilir.

d-) Ebeler, dünyaya gelen çocukların gerçek çocuklar mı, ceninler mi olduğuna karar verir.

Sokrates, kadınların bazen gerçek çocuklar, bazen de ceninler dünyaya getirdiklerini söyler ve ebenin gerçek görevinin, gerçek olanla gerçek olmayanı ayırt etmek olduğunun altını çizer. Onca, bu ayırt etme işi, ebenin en temel görevidir ve en zor olanı da budur.

Kendi sanatını, annesine yüklediği ebelik sanatıyla özdeşleştiren Sokrates, ebenin anılan görevlerini sıraladıktan sonra, ‘ebenin yetkisi benimkinin yanında eksik kalır diyerek, kendi görevinin ebelerinkinden farklılıklarına dikkatleri çekmeyi de ihmal etmez. Onca ilk fark, ‘kendi ebeliğinin kadınlar değil de erkekler üzerinde olmasıdır'. Bu fark, eğitim-öğretim bağlamına taşındığında, Eski Yunan'da kadının ikincil plana itildiğine ve Sokrates'in öğrencilerinin erkek olduğuna işaret eder. İkincisi, ‘ebeliğinin beden üzerinde değil, doğum sancıları çeken ruh üzerinde olmasıdır'. Bu fark da, Sokrates'in tinsel olana eğilimini gösterir ve onun felsefi anlayışında bedenin ikincilliğine işaret eder. Üçüncüsü ise, ‘ebelerin toplumca iyi karşılanmalarına ve yararlı bulunmalarına karşın, kendi görevi olan düşünce ebeliğinin zararlı bulunmasıdır'. Onca, kendisinin düşünce ebeliği yapma becerisine sahip olduğu pek bilinmemekte, bu yüzden sorgulamaları aracılığıyla insanları umutsuz bir karmaşa ve şaşkınlık haline sürükleyen garip bir adam diye tanımlanmakta ve kendi sanatı, kafa karıştırdığı için toplumca olumlu karşılanmamaktadır. Bu, onun niçin yargılandığı ve ölüme mahkum edildiği konusunda kimi ipuçları vermektedir.

Sokrates'e göre, kendi ebelik sanatının özünü, genç adamın düşüncesinin ürününün aldatıcı bir görünüş mü, yoksa yaşamaya ve doğruluğa yeterli bir düşünce mi olduğunu, her türden sınamadan geçirerek belirleme gücüdür. Platon'cu söylemle dile getirildiğinde, ontolojik açıdan, doğan şeyin idealara mı, yoksa gölgeler dünyasına mı ait olduğuna karar vermek ya da epistemolojik açıdan, onun doksa mı yoksa episteme mi olduğunu saptamaktır. Sokrates bu bağlamda, kendisinin sanatının ebelik olduğunu söylerken, ebelerin doğumdan kesilmiş kadınlar arasından seçilmesi anlayışında olduğu gibi, artık kendi bilgeliğini dünyaya getiremediği için ebe olduğunun altını çizer. 

Üçüncü Öğe: Daimonion'un Yönlendirmesi ya da Esini

İlkçağ Yunan felsefesinde daimonion, insanın yazgısını etkileme gücüne sahip olduğu düşünülen tinsel/ruhsal bir varlığı, bir tür tanrısal güçü ya da insanüstü, doğaüstü nitelikleri olan Tanrı ile insan arasında bir yerde bulunan kavranılamaz tanrısal varlıkları simgeler. Nitekim, Şölen adlı diyalogda, daimonion, insanlar ile tanrılar arasında köprü kuran, onlara tanrıların buyruklarını ve dileklerini ileten yarı tanrısal varlıklar olarak sunulur . Eski Yunan şairlerinin esin perileri muse'leri anımsatan bu daimonion düşüncesi, Sokratik yöntemde oldukça işlevseldir ve Sokratik yöntemin üçüncü temel öğesini oluşturur.

Søren Kierkegaard, Sokratik daimonion'un yorumlanma güçlüklerine sahip olmakla birlikte Sokrates'in anlaşılması açısından onun önemine dikkatleri çeken ilk yazarlar arasındadır. Sokratik yöntemde daimonion'un işlevi, Ksenophon ve Platon tarafından farklı bir biçimde yorumlanmasına karşın, Søren Kierkegaard , onun, Sokrates'i sadece doğru konusunda uyardığını, ancak ona doğrudan yanıtı esinlemediğini söyler. Kimi düşünürlere göre, anılan yorum Batı felsefe geleneğinde, hala Sokratik daimonion'un rolünün genel yorumu olarak kabul edilmektedir . Eğer durum böyleyse, şu halde daimonion, Sokrates'in kendisinde, konuştuğu kişide oynadığı role benzer bir işlev yüklenmektedir. Sokrates'in içinde duyduğu, güçlü ve yol gösterici bu özel ses, bir araştırmada bulunurken, 
a-) yanlış konusunda onu uyarır; 
b-) başkasıyla söyleşirken doğrunun o anki söyleşinin akışında ileri sürülen sav ya da savlarda olmadığı konusunda onu esinler. Bir başka deyişle, daimonion Sokrates'i, ne yapmaması gerektiği konunda uyarırken, ne yapması gerektiğini kesinlikle söylemez.

Theaetetus diyalogu, ebelik konusunda olduğu gibi, Savunma, Kriton, Phaidon, Phaidros gibi diyaloglara ek olarak Sokratik yöntemdeki tanrısal kayrayı, bir başka deyişle tanrının gözetimi ve yardımını imleyen daimonion konusunda da, kimi malzemeler sunar. Orada Sokrates, tanrısal kayra ile özdeşleştirdiği anlaşılan daimonion'un, doğum sırasında ortaya çıkan sahte görüntülerle gerçeği ayırt etmede, özellikle yanlışa işaret etmesi açısından kendisine yardımcı olduğunu, bu konuda kendisini uyardığını kaydeder ve kimilerinin gebe kaldığını sandığı aptalca düşüncelerden tanrısal kayra yardımıyla kendilerini kurtardığı için, kendisini dövmeye yeltendiklerini belirtir. Ona göre bu türden insanlar, tanrısal olan hiçbir şeyin insan için kötü olmadığını, bu yüzden tanrısal esine bağlı kendi eyleminin de kötü niyetten kaynaklanmadığını, bunun sadece yanlışa göz yumup doğruyu gizlemenin tanrılık yasalarının izin vermemesinin bir sonucu olduğunu kavrayamamaktadır. Kuşkusuz, daimonion'un işin içine karışması, Sokratik yönteme bütünüyle yeni bir boyut ekler; çünkü daimonion göz önüne alındığında, artık Sokrates'in doğrunun peşine, bütünüyle mantıksal uslamlama yoluyla düştüğü ileri sürülemez. Zira onun önemli bir bölümünü mantıksal olmayan bir öğe oluşturur; bu öğe, tanrısal bir niteliğe büründürülmüş daimonion'un uyarısı ya da esinidir. Üstelik daimonion onu, sadece kendisi konusunda değil, dinleyicileri konusunda da uyarır; böylelikle, yönteminin içsel bir parçası haline gelir. Daimonion'un esinlemesi, Sokrates'in yaşamında dışa ait, özel ve ayrıksı bir durum olarak görülmez. Aksine o, Şölen diyaloguna bakılırsa, yaşamının tüm cephesinde, hatta çocukluğunda bile karşımıza çıkar.

Sokratik yönteme anılan mantıkdışı unsurun girmesi, Sokrates'in dinsel bir misyon yüklendiğini ya da mistik bir çağrısının olduğunu hatıra getirmektedir. Bu anlayışı açık bir biçimde dile getiren Søren Kierkegaard , ‘Sokrates, olgun bir yaşa geldiğinde, tanrısal bir çağrı ve teşvik hissetti' demektedir. Benzer bir yorumun, daimonion'un tanrısal esine gönderme yapması yüzünden, Sokrates'i, peygamber ya da peygamberimsi bir kişi olarak nitelendiren kimi İslam filozoflarınca da yapıldığını kaydetmek anlamlı olacaktır. Daimonion imgesi, onun kimi şeylerin tanrısal esin açısından yanlışlığına inandığı ve doğruluğun yadsınmasına tanrısal ödevi gereği içten içe razı olmadığını düşündürmektedir. Bu durumun, Sokratik yöntemin, bugün bizim eğitim literatüründe ele aldığımız öğrenme-öğretme yöntemlerinden ne denli farklı olduğunu gösterebileceği kanısındayız. Zira onun yöntemi, seküler nitelikli bir öğrenme-öğretme yöntemi olmaktan çok, varlığın bütününü kavramak için daimonion'un sesine kulak vermeye çağıran bir pratik görünümünde karşımıza çıkmaktadır.

Sokrates'in Eski Yunan tanrılarını yadsıyıp yeni tanrılar icat ettiği anlayışı da, anılan daimonion anlayışından kaynaklanmış olmalıdır. Nitekim bunun kimi ipuçlarını Savunma diyalogunda görmek olasıdır. Sokrates'in kendi sorgulamasını, ne zaman tanrısal bir görev olarak görmeye başladığını saptamak oldukça güçtür. Belki bu düşünce, Khairephon'un bir gün Delphoi'ye gidip kahine, ‘Sokrates'ten daha bilge birinin olup olmadığını sorması' ve aldığı yanıtı Sokrates'le paylaşmasından sonra doğmuş olabilir. Savunma'daki anlatıma bakılırsa, Pytho'lu tanrı sözcüsü, ondan daha bilgenin olmadığını söylemiş ve bu söylemini, tanrıya bağlamıştır. Bunu öğrenen Sokrates, ‘Tanrı'nın yalan söylemediği su götürmez, yalan onun özüyle uzlaşır bir şey değildir' diye inandığını söylese de, duyduğu bu sözü test etmeye yönelmiş ve bilgeliğiyle şöhretli olan insanların bilgeliğini ölçmeye girişmiştir. Gördüğü manzara oldukça şaşırtıcıdır; çünkü bilge olduğunu söyleyenlerde bir bilgeliğin olmadığını, onlar karşısında kendi konumunun, bilgeliğe sahip olmadığını bilmekle, daha üstün olduğunu kavramasına yol açmıştır. Sokrates, bilgelik iddiasında olanların bilgeliklerinin olmadığını saptama bilgeliğini kendinde gördüğüne göre, onun ‘tek bildiğim hiçbir şey bilmediğimdir' ironisini, tanrısal kökenli olarak gördüğü bilgisini kendi bilgeliği olarak görmediği anlamında yorumlamak daha doğru gözükmektedir. Yoksa, anılan deyişi, onun hiçbir şey bilmediği anlamına almamak gerekir. Bu türden yorumu, onun yönteminde, tanrısal sesi imleyen daimonion'a yaptığı gönderme de haklılaştırmaktadır. O, anılan olaydan sonra, ahlaki açıdan, tanrısal bir kayra ile tüm insanların aynı gerçeği elde etmeleri için ötekilerini zorlama ya da çağırma gerekliliğine inanmış gibi gözükmektedir. 



Sokratik Sorgulamayı Kullanmaya Yönelik İpuçları


Konuşmaya anlam ve yön veren anlamlı sorular planlayın.


      Bekleme zamanı kullanın: öğrencilere cevap vermeleri için en az otuz saniye verin.

      Öğrencilerin cevapları üzerinde iz sürün.

      Araştırmaya yönelten sorular sorun.
      Tartışılan kilit noktaları, düzenli aralıklarla yazıda özetleyin.
      Mümkün olduğunca fazla öğrenciyi tartışmaya çekin.
   Öğrencilerin, öğretmenin ortaya attığı araştırmaya yönelten sorular aracılığıyla bilgileri kendi kendilerine keşfetmelerine izin verin.



Sokratik Soru Türleri ve Örnekleri

Sokratik sorgulama tekniği, farklı tür sorular içerir. 

Bunun bazı örnekleri:
Sokratik Soru Tipi
Örnek
Açıklama Soruları
___________ ile ne demek istiyorsunuz?
Bunu başka bir şekilde ifade edebilir misiniz?
Sizce temel konu nedir?
Bize bir örnek verebilir misiniz?
Bu noktayı daha da genişletebilir misiniz?
Önceki bir soru ya da konuyla ilgili sorular

Bu soru niçin önemlidir?
Bu sorunun cevaplanması kolay mıdır zor mudur? Niçin böyle düşünüyorsunuz?
Bu soruya dayanarak, hangi varsayımlarda bulunabiliriz?
Bu soru bizi diğer önemli konu ve sorulara götürebilir mi?
Varsayım Soruları

Insanlar niçin bu varsayımda bulunurlar?
_______ burada neyi varsayar? 
Bunun yerine ne varsayabiliriz?
______ farzediyor gibisiniz.
Sizi doğru anlıyor muyum?
Sebep ve kanıt soruları

Buna ne bir örnek oluşturur?
Bunun doğru olduğunu niçin düşünüyorsunuz?
Başka hangi bilgilere ihtiyaç duyarız?
Sebebinizi bize açıklar mısınız?
Nasıl bir akıl yürütmeyle bu sonuca vardınız?
Bu kanıttan şüphelenmeniz için bir sebep var mı?
Sizi buna inandıran nedir?
Köken ya da kaynak soruları

Bu fikri nereden edindiniz?
Böyle hissetmenize ne sebep oldu?
Bu sizin fikriniz mi yoksa başka bir yerden mi duydunuz?
Hep böyle mi hissettiniz?
Fikriniz birisinden ya da birşeyden etkilendi mi?
Öneri ve sonuç soruları

Bunun nasıl bir etkisi olur?
Bu gerçekten mi yoksa muhtemelen mi olabilir?
Alternatifi nedir?
Bununla ne ima ediyorsunuz?
Bu olsaydı, sonuç olarak ne olurdu? Niçin?
Bakış açısı soruları
Başka insan grupları bu soruyu nasıl cevaplardı? Niçin?
______’ın yapacağı itiraza nasıl cevap verebilirsiniz?
__________’a inanan birisi ne düşünebilir?
Alternatifi nedir?
______ ve _______’nin fikirleri nasıl benzer ve farklıdır?





Sokratik Sorgulama Örneği

Öğretmen: Küresel iklimimize ne oluyor?
Ahmet:       Daha da ısınıyor.
Öğretmen: Isındığını nereden biliyorsunuz? Cevabınızı desteklemek için hangi kanıtlarınız var?
Ahmet:       Sürekli haberlerde. Eskiden olduğu kadar soğuk olmadığını hep söylüyorlar. Bu rekor sıcaklık günlerini geçiriyoruz.
Öğretmen: Başka kimse bu tür bir haber duydu mu?
Onur:         Evet. Bunu gazetede okudum. Sanırım buna küresel ısınma diyorlar.
Öğretmen: Küresel ısınmayı haber spikerlerinden öğrendiğini mi söylüyorsun? Küresel ısınmanın gerçekleştiğini bildiklerini mi varsayıyorsun?
Yasemin:    Bunu ben de duydum. Korkunç. Kuzey kutbundaki buzullar eriyor. Hayvanlar yurtlarını kaybediyorlar. Sanırım haber spikerleri bunu, konuyu araştıran bilim adamlarından öğreniyorlar.
Öğretmen: Eğer durum buysa ve bilim adamları haber spikerlerine söylüyorsa, bilim adamları nereden biliyor?
Cem:          İklimi ölçmek için araçları var. Dünyanın sıcaklığını ölçen araştırmalar yapıyorlar.
Öğretmen: Sizce bilim adamları bunu ne kadar süredir yapıyor?
Kerem:       Muhtemelen 100 yıldır.
Emre:         Belki ondan biraz daha fazla.
Öğretmen: Aslında, yaklaşık 140 yıldır inceleniyor. Yaklaşık 1860 lardan beri.
Yasemin:    Yaklaştık.
Öğretmen: Evet. Nereden bildiniz?
Kerem:       Sadece aletlerin var olduğu ve bilim adamlarının bu şekilde iklimi ölçme araçlarının olduğu zaman olduğunu hesap ettim.
Öğretmen: O zaman, bu grafikte son 100 yılın iklimine bakarak, dünyanın iklimi hakkında ne söyleyebiliriz?
Pelin:         20’nci yüzyıl önceki yüzyıllardan çok daha sıcak hale gelmiştir.
Öğretmen: Niçin olduğu konusunda hipotez kurabilir miyiz?
Pelin:         Tek kelime: kirlilik
Öğretmen: Kirliliğin sıcaklığın yükselme sebebi olduğunu söylerken, neyi varsayıyorsun?
Yasemin:    Arabalardan çıkan karbondioksit kirliliğe sebep olur ve fabrikalardaki kimyasallar.
Kaan:         Saç spreyi, tehlikeli kimyasalların atmosfere girmesine sebep olur.
Öğretmen: Tamam. Şimdiye kadar tartıştıklarımızı gözden geçirmek için bir dakika ayıralım. 

10 yorum:

  1. her ders grubuna uygulanabilecek bir teknik midir?

    YanıtlaSil
  2. çok güzel olmuş tebrikler..

    YanıtlaSil
  3. Bilgiler için teşekkürler hocam eline koluna sağlık..

    YanıtlaSil
  4. Bir çok alanda uygulanabilecegini düşündüğüm yöntem hakkında açıklayıcı,güzel bir çalışma olmuş. Tebrik ederim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. efem biz teşekkür ederiz baska bir isteğiniz olursa beni rahatsız etmeyin lütfen.

      Sil
  5. Faydalanacağım bir paylaşım olmuş. Elinize sağlık Ömer hocam :)

    YanıtlaSil