Sokratik Sorgulama Tekniği
Sorgulamaya Sokrat tarzı yaklaşım, muntazam, düşünceye dayalı konuşma uygulamasını temel alır.Yunan eski filozofu/öğretmeni Sokrates, düşünmeye dayalı sorgulamanın muntazam uygulamasının, öğrencilerin fikirleri mantıklı bir biçimde incelemelerini ve bu fikirlerin geçerliliğini belirlemelerini sağladığına inanıyordu.
Bu teknikte, öğretmen öğrencilerle konuşmaya dahil olmak için, konuyu umursamadığını itiraf eder. Bu ‘hareketli sessizlik’ ile öğrenci konuyla ilgili olası tüm bilgileri geliştirir.
Sokratik sorgulama tekniği, fikirleri derinlemesine incelemenin bir yoludur. Tüm seviyelerde kullanılabilir ve tüm öğretmenler için yararlı bir araçtır. Bir ünite ya da proje içinde farklı noktalarda kullanılabilir. Sokratik sorgulama kullanarak, öğretmenler öğrencilerinde bağımsız düşünmeyi geliştirebilir ve öğrendikleri şeylerin aitliğini onlara verebilirler.
Öğrenciler içeriği kendi düşünmeleri ve çevrelerindekilerin düşünmeleri aracılığıyla düşünürken, görüşürken, tartışırken, değerlendirirken ve analiz ederken, üst düzey düşünme becerileri mevcuttur. Öğrenmenin tamamen yeni bir yüzü olabileceği için, bu tür sorular hem öğretmen hem de öğrencinin tarafında biraz pratik gerektirebilir.
Sokratik Yöntem ve Temel Öğeleri
Søren Kierkegaard Sokrates'in temel felsefi sorgulamasının, ‘hakikat öğrenilebilir mi' sorusu üzerinde odaklandığını söyler. Ona göre Sokrates, bu soruyu, Menon diyalogunun temel sorusu olan ‘erdemin öğretilip öğretilemeyeceği' sorunsalı çerçevesinde yaklaşmaktadır; çünkü onun temel ilgisi, kendisinden önceki doğa filozoflarında olduğu gibi doğal olgular değil, Sofistler gibi insan ve insansal sorunlardır. Yine onca, hakikatin araştırılması sorunsalında, Sokrates'in önüne önemli bir paradoks çıkmıştır. Bu paradoks, Platon'un Menon diyalogunda dile gelen ve ‘Menon paradoksu' olarak da bilinen ‘öğrenme ya da araştırma paradoksudur. Menon'un dilinden sunulan paradoks şöyledir:
“İnsan için ne bildiği şey üzerinde ne de bilmediği şey üzerinde
araştırmada bulunmak olasıdır. Bilinen şey üzerinde araştırma gereksizdir;
çünkü zaten bilinmektedir. Bilinmeyen şeye gelince, ne araştırılacağı bilinmediği
için araştırma yapılamaz”.
Sokrates'in, öğrenmenin ve araştırmanın neliği konusundaki tüm
çözümlemeleri, anılan paradoksa verdiği yanıta bağlıdır. Bu paradoksa Sokrates
tarafından verilen yanıtın üç ana ilkeye dayandığı görülür ve üç ana ilke, onun
felsefî anlayışının ve dolayısıyla Sokratik yöntemin özünü oluşturur: İlki,
insanı bedensel bir varlık olarak görmekten çok, onu, ruhsal varlığa
indirgeyip, ruhu tanrısal olana açık, öncesiz ve sonrasız bir varlık olarak
konumlandırmak; ikincisi, Hint kökenli ruh göçü anlayışına gönderme yaparak,
bir çok kez doğan ölümsüz ruhun, yeryüzünde ve Hades'de her şeyi görmüş olduğu
ve bu yüzden öğrenmediği hiçbir şeyin kalmadığını ileri sürmek; üçüncüsü ise,
ilk iki anlayışın bir uzantısı olarak, bütün öğrenmelerin ve araştırmaların
odağına ‘anımsama (anamnesis) kuramını' oturtmaktır. O, Menon diyaloguna
bakılırsa, bu üç ilkenin sonucu olarak, hiç geometri bilmeyen bir köleye,
geometri problemi çözdürmekte ve kölenin yönlendirici nitelikteki soruların
rehberliğinde, problemi çözmesini, bir başka yaşamda ruhun edindiği ideaları
anımsadığı anlayışıyla temellendirmeyi denemektedir. Sokrates'te yeniden
felsefi bir bağlamda dile gelen Delphoi kahininin ‘kendini bil' deyişi de,
ruhun öncesizliği ve sonrasızlığı ile tanrısal hakikatlere açılan bir kapı
aralaması ve anımsama kuramında önemli bir işlev yüklenmesi yüzündendir.
Sokrates, anılan temel dayanakların ışığında paradoks konusundaki yargısını
şöyle noktalar:
“O halde ruhun, önceden edindiği bilgilerin anılarını saklamış olması
şaşılacak bir şey değildir. Araştırma ve öğrenme, belirsiz anımsamadan başka
bir şey değildir. Öyleyse, mantık oyuncularının o sözüne (yani paradoksa)
inanmamalı, çünkü bu gibi sözler bizi tembelleştirir; bunlar sadece
tabansızların hoşuna gider. Benim sözümse, çalışmaya, araştırmaya götürür”.
Menon paradoksuna verdiği yanıt Sokrates'i, her şeyden önce kendisini bir
öğretici olarak sunmaktan çok, insanları rahatsız eden bir ‘at sineği' olarak
göstermesine, ebenin annenin döl yatağından bebeği doğurtması gibi insanın
ruhunda gizil halde bulunan düşünceleri doğurtmakla görevli olduğuna inanmasına
ve kendisini öyle sunmasına neden olmuştur. O, daha ileriye giderek, anımsama
kuramının mantıksal bir sonucu olarak, insanlara kendilerinin sahip olmadığı
bir şeyi öğretmediğini ileri sürmektedir. Aslında onun bir şey öğretmediği
düşüncesi, Sokratik ironi olarak bilinen, ‘tek bildiğim hiçbir şey
bilmediğimdir' söylemiyle oldukça uyumludur. Ancak buna bakarak, acele bir
sonuç çıkarıp, onun bir öğretici olmadığı sonucuna varılmamalıdır; eğer öyle
olsaydı, Sokrates'in Savunması'nda dile gelen Atinalı gençleri ayartmak suçuyla
yargılanmazdı. Platon'un diyaloglarından anlaşıldığı kadarıyla onun ‘anımsama
kuramı' odağına oturan öğretim yönteminin ana çatısını, karşılıklı konuşma ya
da soru-yanıta dayanan eleştirel bir diyalektik söylemin oluşturduğunu söylemek
olasıdır.
Bilindiği gibi “diyalektik”, dilsel açıdan, karşılıklı konuşmak anlamına
gelir ve üzerinde konuşulan şeyi aydınlatmayı, sonuç olarak, kimi genel
sonuçlar çıkarmayı amaçlar. Sokrates'in kullandığı anlamda o, saçmalığa
indirgeme ve çoğu kez kuşkuyla sonuçlanan yanlışlamacı bir uslamlama niteliği
taşır. Fakat buna rağmen, onun amacı, konuşmacıyı bütünüyle kuşku içerisinde
bırakmak değil , gerçeği sağlam bir biçimde inşa etmeye ve inandığı sav
konusunda nedenleri gözden geçirmeye motive etmektir. Bu, benzeşim yoluyla kimi
temellendirilmiş genellemelere ulaşma ve hakkında tartışma yapılan şeylerin
tanımlarını elde etmeye çalışmakla gerçekleşir. Sokratik yöntem, genele
ulaşmayı, geneli arzulaması yüzünden, modern tümevarım yöntemine tam olarak
benzemese de, Aristoteles tarafından tümevarımın bir biçimi olarak görülmüştür.
Bu nedensiz değildir; çünkü Sokrates, sorgulamalarında karşısındaki kişiyle, az
mükemmelden daha mükemmele, kuşkulu olandan açık olana doğru ilerlemeyi temel
alırken, tikel kavramlardan genel kavramlara ulaşmayı hedeflemektedir.
Sokrates'in felsefi anlayışında önemli bir işlev yüklenen, öncesiz ve
sonrasız olduğuna inanılan ruhun, daha önceki yaşamında gördüğü hakikatlerin
anımsamasını temel alan karşılıklı konuşmaya ya da diyalektiğe dayalı Sokratik yöntemin
üç ana öğesinin olduğunu söylemek olasıdır. Bu üç öğenin toplamı Sokratik
yöntemin ana kurgusunu oluşturmaktadır.
Birinci Öğe: Yanlış Savları Ayıklamak
Ignacio L. Götz, diyalektiğin bir biçimi olarak gördüğü Sokratik yöntemin ilk öğesini, soru sorma ve yanıt alma biçiminde tanımlamakta ve iki alt öğe içerdiğini söylemektedir. İlki, sorgulanan konu hakkında örnekler kolleksiyonu sunma ve tek tek örnekler koleksiyonununda dile gelen savları çürütme (elenchos); ikincisi ise, çapraz inceleme ya da toplanan kolleksiyon verilerinin genel niteliğini, özsel ahlaksal doğruluğunu keşfetmek için yapılan ussal tartışmadır. Gregory Vlastos (1991) ise, Sokratik yöntemin ilk öğesinin, Aristoteles'in peirastik diye adlandırdığı, bir tezin yadsındığı ve sadece onun değilinin yanıt verenin inançlarından çıkarsandığı bir uslamlama biçimini içerdiğini ileri sürmektedir. Şu halde diyalektik niteliğe sahip Sokratik yöntemin ilk öğesi, genel olarak olumsuzdur; çünkü ileri sürülen önermelerin ya da tanımların doğru olmadığını göstermeyi amaçlamaktadır. Bunu daha nesnel hale getirmek için, bir örnek üzerinde durmakta yarar vardır.
Theaetetus'ta bilginin
neliği araştırılırken, bilginin neliğine ilişkin olarak Sokrates'in sorusu
üzerine Theaetetus, ‘algının bilgi olduğu' savını ortaya atar. Sokrates anılan
savdan algının yanılabilirliliğine ilişkin sorularla Theaetetus'u kuşkuya
düşürdüğünde ve savı çürüttüğünde, Theaetetus da, ‘doğru yargının bilgi olduğu'
savını ileri sürer. Sokrates bu savı da sorularıyla açıp mantıksal çelişkilere
dikkat çekerek elediğinde, Teheaetetus da, ‘kendisine bir belge ya da
açıklamanın eşlik ettiği doğru inancın bilgi olduğu' savını ileri sürer ve
tartışma mutlak bir sonuca bağlanmadan sonuçlanır. Bu tartışma biçiminde
görüldüğü gibi, genel bir sav ileri sürme, savı, mantıksal ve dilsel
çözümlemeler aracılığıyla zayıflatıp çürütme, ardından öncekinin eksikliklerini
içermeyen yeni bir sav ileri sürme ve onu çürütmeye çalışma biçiminde
ilerlemektedir. Sokrates sorunu üzerinde çalışanlara bakılırsa, Platon'un
gerçek Sokrates'i konuşturduğu diyaloglarda, diyalektik tartışma kesin bir
doğru sonuçla bitmemekte, ancak Platon'un Sokrates'e eklemeler yaptığı
diyaloglarda tartışma mutlak bir sonuca bağlanmaktadır.
İkinci Öğe: Doğurtma ya da Ebelik
Sokrates'in diyalektik sorgulamasının temel amacı, sıradan insanların ahlaksal açıdan iyi olana ilişkin kavramlarını aydınlatmalarına yardım etmek olduğu anlaşılmaktadır. Bu sorgulama aracılığıyla onlar, zihinsel açıdan kendilerini yeniden inşa ederek ya da ruhlarında gizil halde yer alan hakikatleri anımsayarak daha iyi bir ahlaksal yaşama uzanırlar. Bundan dolayı Sokrates, diyalektik yönteminin en temel öğelerinden birisi olarak “maieutic” kavramına gönderme yapar. “Maieutic”, doğurtma anlamına gelir; çünkü diyalektik söylem, konuşmacının kendi savlarını ya da tanımlarını ortaya çıkarmasını, bir başka deyişle, doğurmasını erekler. Bu açıdan doğurtma, Sokratik yöntemin en temel unsurudur. Burada doğurtma deyişiyle anımsama kuramı arasındaki mantıksal bağa dikkat çekmek gerekir. Zira doğurmak için doğrulacak şeye sahip olmak gerekir. Öte yandan doğurtmaya bağlı olarak ortaya çıkan ebelik motifi, bilgi öğretmeye değil, var olanın açığa çıkmasına neden olması açısından, anımsama kuramının öğretim bağlamındaki mantıksal sonucuna işaret etmektedir.
Theaetetus diyalogundaki bir pasajda Sokrates maieutic'i, açık bir biçimde
kendi eylem biçimi olarak sunar. O, anılan diyalogda Theaetetus'a, ‘benim bir
ebenin oğlu olduğumu duymadın mı' diye sorar. Elbette Sokrates'in annesi
Phainarete'ın bir ebe olduğu kesin değildir. Belki de annesinin adına ilişkin
bir kelime oyunu yapmaktadır. Sokrates, Theaetetus'taki pasajda oldukça açık
sözlüdür ve ebe benzetmesiyle neyi kastettiğini farklı yorumlara yer
bırakmayacak açıklıkta ortaya koyar. Bu açıdan onun söylemini ayrıntısıyla ele
almak çözümlememizi nesnel bir zemine oturtmak açısından yararlı olabilir.
a-) Ebeye gereksinim duymak için doğum sancıları çekmek gerekir.
Sokrates, Theaetetus'dan bütün bilgi türleri için geçerli olan bir bilgi
tanımı yapmasını istediğinde, Theaetetus, sorduğu soru konusunda, başkalarından
ayrıntılı bilgiler aldıkça, bu konu üzerinde bir çok kez çalışmaya koyulduğunu,
ancak bir sonuca ulaşamadığını, anlığının sürekli o sorunla meşgul olduğunu
söyler. Sokrates'in bu durumu tanımlaması oldukça ilgi çekicidir. O şöyle
demektedir:
“Sevgili Theaetetus, bu, anlığının boş ya da kısır olmadığı içindir. Doğum
sancıları çekiyorsun” .
Öyle anlaşılıyor ki, Sokrates, ruhun tüm bilgilere doğuştan sahip
olunduğuna inansa da, onun etkin hale gelebilmesi için kimi sorular,
sorgulamalar ve uyarılarla harekete geçirilmesi gerektiğini düşünmektedir. Bu
harekete geçme durumu, onca, doğum sancısı çekmek olarak nitelendirilmektedir .
b-) Ebelik sanatı, ancak çocuk doğurma konusunda deneyimli birisi
tarafından gerçekleştirilir.
Sokrates'e göre kadınlar, gebe kalıp çocuk doğurabildikleri sürece,
başkalarına çocuk doğurma konusunda yardımcı olamazlar. Ebelik sanatını, ancak
kendileri gebe kalmak için çok yaşlı biri haline gelince elde ederler. Sokrates
bu savına mitolojik bir temel bulmayı da ihmal etmez. Ona göre, çocuk doğumunun
koruyucusu olan Artemis'in kendisinin hiç çocuğu olmamıştır. Buna rağmen o,
kendisiyle benzerliklerine bakmaksızın kısır kadınların ebe olmalarına izin
vermemiştir. Çünkü Artemis'e göre, bir işte deneyim sahibi olmaksızın beceri
kazanmak insanın gücünü aşmaktadır ve bu yüzden ebelik yapma ayrıcalığı geçmişte
çocuk doğurmuş kadınlara aittir. Sokrates'e göre bu deneysel açıdan bir
zorunluluktur; çünkü hiç kimse deneyim sahibi olmadığı şey konunda doğru bir
şey söyleyemez ve yapamaz .
c-) Ebe doğumu kolaylaştırıp zorlaştırabilir, hatta gerek duyarsa düşük
bile yaptırabilir.
Sokrates'e göre, deneyimli ebeler, hazırladıkları ilaç ve büyülerle, doğum
sancılarını belirgin kılabilir ya da gerek duyarlarsa, sancıları yatıştırıp,
azaltabilirler. Böylelikle zorlu bir işi oldukça kolay bir iş haline getirebilir
ve hatta, gebeliğin erken bir evresinde, kuşkular yüzünden eğer çocuğu düşürme
kararı alınırsa, çocuk düşürtülebilir.
d-) Ebeler, dünyaya gelen çocukların gerçek çocuklar mı, ceninler mi
olduğuna karar verir.
Sokrates, kadınların bazen gerçek çocuklar, bazen de ceninler dünyaya
getirdiklerini söyler ve ebenin gerçek görevinin, gerçek olanla gerçek olmayanı
ayırt etmek olduğunun altını çizer. Onca, bu ayırt etme işi, ebenin en temel
görevidir ve en zor olanı da budur.
Kendi sanatını, annesine yüklediği ebelik sanatıyla özdeşleştiren Sokrates,
ebenin anılan görevlerini sıraladıktan sonra, ‘ebenin yetkisi benimkinin
yanında eksik kalır diyerek, kendi görevinin ebelerinkinden farklılıklarına
dikkatleri çekmeyi de ihmal etmez. Onca ilk fark, ‘kendi ebeliğinin kadınlar
değil de erkekler üzerinde olmasıdır'. Bu fark, eğitim-öğretim bağlamına
taşındığında, Eski Yunan'da kadının ikincil plana itildiğine ve Sokrates'in
öğrencilerinin erkek olduğuna işaret eder. İkincisi, ‘ebeliğinin beden üzerinde
değil, doğum sancıları çeken ruh üzerinde olmasıdır'. Bu fark da, Sokrates'in
tinsel olana eğilimini gösterir ve onun felsefi anlayışında bedenin
ikincilliğine işaret eder. Üçüncüsü ise, ‘ebelerin toplumca iyi
karşılanmalarına ve yararlı bulunmalarına karşın, kendi görevi olan düşünce
ebeliğinin zararlı bulunmasıdır'. Onca, kendisinin düşünce ebeliği yapma
becerisine sahip olduğu pek bilinmemekte, bu yüzden sorgulamaları aracılığıyla
insanları umutsuz bir karmaşa ve şaşkınlık haline sürükleyen garip bir adam
diye tanımlanmakta ve kendi sanatı, kafa karıştırdığı için toplumca olumlu
karşılanmamaktadır. Bu, onun niçin yargılandığı ve ölüme mahkum edildiği
konusunda kimi ipuçları vermektedir.
Sokrates'e göre, kendi ebelik sanatının özünü, genç adamın düşüncesinin
ürününün aldatıcı bir görünüş mü, yoksa yaşamaya ve doğruluğa yeterli bir
düşünce mi olduğunu, her türden sınamadan geçirerek belirleme gücüdür.
Platon'cu söylemle dile getirildiğinde, ontolojik açıdan, doğan şeyin idealara
mı, yoksa gölgeler dünyasına mı ait olduğuna karar vermek ya da epistemolojik
açıdan, onun doksa mı yoksa episteme mi olduğunu saptamaktır. Sokrates bu
bağlamda, kendisinin sanatının ebelik olduğunu söylerken, ebelerin doğumdan
kesilmiş kadınlar arasından seçilmesi anlayışında olduğu gibi, artık kendi
bilgeliğini dünyaya getiremediği için ebe olduğunun altını çizer.
Üçüncü Öğe: Daimonion'un Yönlendirmesi ya da Esini
İlkçağ Yunan felsefesinde daimonion, insanın yazgısını etkileme gücüne sahip olduğu düşünülen tinsel/ruhsal bir varlığı, bir tür tanrısal güçü ya da insanüstü, doğaüstü nitelikleri olan Tanrı ile insan arasında bir yerde bulunan kavranılamaz tanrısal varlıkları simgeler. Nitekim, Şölen adlı diyalogda, daimonion, insanlar ile tanrılar arasında köprü kuran, onlara tanrıların buyruklarını ve dileklerini ileten yarı tanrısal varlıklar olarak sunulur . Eski Yunan şairlerinin esin perileri muse'leri anımsatan bu daimonion düşüncesi, Sokratik yöntemde oldukça işlevseldir ve Sokratik yöntemin üçüncü temel öğesini oluşturur.
Søren Kierkegaard, Sokratik daimonion'un yorumlanma güçlüklerine sahip
olmakla birlikte Sokrates'in anlaşılması açısından onun önemine dikkatleri
çeken ilk yazarlar arasındadır. Sokratik yöntemde daimonion'un işlevi,
Ksenophon ve Platon tarafından farklı bir biçimde yorumlanmasına karşın, Søren
Kierkegaard , onun, Sokrates'i sadece doğru konusunda uyardığını, ancak ona
doğrudan yanıtı esinlemediğini söyler. Kimi düşünürlere göre, anılan yorum Batı
felsefe geleneğinde, hala Sokratik daimonion'un rolünün genel yorumu olarak
kabul edilmektedir . Eğer durum böyleyse, şu halde daimonion, Sokrates'in
kendisinde, konuştuğu kişide oynadığı role benzer bir işlev yüklenmektedir.
Sokrates'in içinde duyduğu, güçlü ve yol gösterici bu özel ses, bir araştırmada
bulunurken,
a-) yanlış konusunda onu uyarır;
b-) başkasıyla söyleşirken
doğrunun o anki söyleşinin akışında ileri sürülen sav ya da savlarda olmadığı
konusunda onu esinler. Bir başka deyişle, daimonion Sokrates'i, ne yapmaması
gerektiği konunda uyarırken, ne yapması gerektiğini kesinlikle söylemez.
Theaetetus diyalogu, ebelik konusunda olduğu gibi, Savunma, Kriton,
Phaidon, Phaidros gibi diyaloglara ek olarak Sokratik yöntemdeki tanrısal
kayrayı, bir başka deyişle tanrının gözetimi ve yardımını imleyen daimonion
konusunda da, kimi malzemeler sunar. Orada Sokrates, tanrısal kayra ile
özdeşleştirdiği anlaşılan daimonion'un, doğum sırasında ortaya çıkan sahte
görüntülerle gerçeği ayırt etmede, özellikle yanlışa işaret etmesi açısından
kendisine yardımcı olduğunu, bu konuda kendisini uyardığını kaydeder ve
kimilerinin gebe kaldığını sandığı aptalca düşüncelerden tanrısal kayra
yardımıyla kendilerini kurtardığı için, kendisini dövmeye yeltendiklerini
belirtir. Ona göre bu türden insanlar, tanrısal olan hiçbir şeyin insan için
kötü olmadığını, bu yüzden tanrısal esine bağlı kendi eyleminin de kötü
niyetten kaynaklanmadığını, bunun sadece yanlışa göz yumup doğruyu gizlemenin
tanrılık yasalarının izin vermemesinin bir sonucu olduğunu kavrayamamaktadır.
Kuşkusuz, daimonion'un işin içine karışması, Sokratik yönteme bütünüyle yeni
bir boyut ekler; çünkü daimonion göz önüne alındığında, artık Sokrates'in
doğrunun peşine, bütünüyle mantıksal uslamlama yoluyla düştüğü ileri sürülemez.
Zira onun önemli bir bölümünü mantıksal olmayan bir öğe oluşturur; bu öğe,
tanrısal bir niteliğe büründürülmüş daimonion'un uyarısı ya da esinidir.
Üstelik daimonion onu, sadece kendisi konusunda değil, dinleyicileri konusunda
da uyarır; böylelikle, yönteminin içsel bir parçası haline gelir. Daimonion'un
esinlemesi, Sokrates'in yaşamında dışa ait, özel ve ayrıksı bir durum olarak
görülmez. Aksine o, Şölen diyaloguna bakılırsa, yaşamının tüm cephesinde, hatta
çocukluğunda bile karşımıza çıkar.
Sokratik yönteme anılan mantıkdışı unsurun girmesi, Sokrates'in dinsel bir
misyon yüklendiğini ya da mistik bir çağrısının olduğunu hatıra getirmektedir.
Bu anlayışı açık bir biçimde dile getiren Søren Kierkegaard , ‘Sokrates, olgun
bir yaşa geldiğinde, tanrısal bir çağrı ve teşvik hissetti' demektedir. Benzer
bir yorumun, daimonion'un tanrısal esine gönderme yapması yüzünden, Sokrates'i,
peygamber ya da peygamberimsi bir kişi olarak nitelendiren kimi İslam
filozoflarınca da yapıldığını kaydetmek anlamlı olacaktır. Daimonion imgesi,
onun kimi şeylerin tanrısal esin açısından yanlışlığına inandığı ve doğruluğun
yadsınmasına tanrısal ödevi gereği içten içe razı olmadığını düşündürmektedir.
Bu durumun, Sokratik yöntemin, bugün bizim eğitim literatüründe ele aldığımız
öğrenme-öğretme yöntemlerinden ne denli farklı olduğunu gösterebileceği
kanısındayız. Zira onun yöntemi, seküler nitelikli bir öğrenme-öğretme yöntemi
olmaktan çok, varlığın bütününü kavramak için daimonion'un sesine kulak vermeye
çağıran bir pratik görünümünde karşımıza çıkmaktadır.
Sokrates'in Eski Yunan
tanrılarını yadsıyıp yeni tanrılar icat ettiği anlayışı da, anılan daimonion
anlayışından kaynaklanmış olmalıdır. Nitekim bunun kimi ipuçlarını Savunma
diyalogunda görmek olasıdır. Sokrates'in kendi sorgulamasını, ne zaman tanrısal
bir görev olarak görmeye başladığını saptamak oldukça güçtür. Belki bu düşünce,
Khairephon'un bir gün Delphoi'ye gidip kahine, ‘Sokrates'ten daha bilge birinin
olup olmadığını sorması' ve aldığı yanıtı Sokrates'le paylaşmasından sonra
doğmuş olabilir. Savunma'daki anlatıma bakılırsa, Pytho'lu tanrı sözcüsü, ondan
daha bilgenin olmadığını söylemiş ve bu söylemini, tanrıya bağlamıştır. Bunu
öğrenen Sokrates, ‘Tanrı'nın yalan söylemediği su götürmez, yalan onun özüyle
uzlaşır bir şey değildir' diye inandığını söylese de, duyduğu bu sözü test
etmeye yönelmiş ve bilgeliğiyle şöhretli olan insanların bilgeliğini ölçmeye
girişmiştir. Gördüğü manzara oldukça şaşırtıcıdır; çünkü bilge olduğunu
söyleyenlerde bir bilgeliğin olmadığını, onlar karşısında kendi konumunun,
bilgeliğe sahip olmadığını bilmekle, daha üstün olduğunu kavramasına yol açmıştır.
Sokrates, bilgelik iddiasında olanların bilgeliklerinin olmadığını saptama
bilgeliğini kendinde gördüğüne göre, onun ‘tek bildiğim hiçbir şey
bilmediğimdir' ironisini, tanrısal kökenli olarak gördüğü bilgisini kendi
bilgeliği olarak görmediği anlamında yorumlamak daha doğru gözükmektedir.
Yoksa, anılan deyişi, onun hiçbir şey bilmediği anlamına almamak gerekir. Bu
türden yorumu, onun yönteminde, tanrısal sesi imleyen daimonion'a yaptığı
gönderme de haklılaştırmaktadır. O, anılan olaydan sonra, ahlaki açıdan,
tanrısal bir kayra ile tüm insanların aynı gerçeği elde etmeleri için
ötekilerini zorlama ya da çağırma gerekliliğine inanmış gibi gözükmektedir.
Sokratik Sorgulamayı Kullanmaya Yönelik İpuçları
Konuşmaya anlam ve yön veren anlamlı sorular planlayın.
Bekleme zamanı kullanın: öğrencilere cevap vermeleri için en az otuz saniye verin.
Öğrencilerin cevapları üzerinde iz sürün.
Araştırmaya yönelten sorular sorun.
Tartışılan kilit noktaları, düzenli aralıklarla yazıda özetleyin.
Mümkün olduğunca fazla öğrenciyi tartışmaya çekin.
Öğrencilerin, öğretmenin ortaya attığı araştırmaya yönelten sorular aracılığıyla bilgileri kendi kendilerine keşfetmelerine izin verin.
Sokratik Soru Türleri ve Örnekleri
Sokratik sorgulama tekniği, farklı tür sorular içerir.
Bunun bazı örnekleri:
Sokratik Soru Tipi
|
Örnek
|
Açıklama Soruları
|
•
___________ ile ne demek istiyorsunuz?
•
Bunu başka bir şekilde ifade edebilir misiniz?
•
Sizce temel konu nedir?
•
Bize bir örnek verebilir misiniz?
•
Bu noktayı daha da genişletebilir misiniz? |
Önceki bir soru ya da konuyla ilgili sorular
|
•
Bu soru niçin önemlidir?
•
Bu sorunun cevaplanması kolay mıdır zor mudur? Niçin böyle düşünüyorsunuz?
•
Bu soruya dayanarak, hangi varsayımlarda bulunabiliriz?
•
Bu soru bizi diğer önemli konu ve sorulara götürebilir mi? |
Varsayım Soruları
|
•
Insanlar niçin bu varsayımda bulunurlar?
•
_______ burada neyi varsayar?
•
Bunun yerine ne varsayabiliriz?
•
______ farzediyor gibisiniz.
•
Sizi doğru anlıyor muyum? |
Sebep ve kanıt soruları
|
•
Buna ne bir örnek oluşturur?
•
Bunun doğru olduğunu niçin düşünüyorsunuz?
•
Başka hangi bilgilere ihtiyaç duyarız?
•
Sebebinizi bize açıklar mısınız?
•
Nasıl bir akıl yürütmeyle bu sonuca vardınız?
•
Bu kanıttan şüphelenmeniz için bir sebep var mı?
•
Sizi buna inandıran nedir? |
Köken ya da kaynak soruları
|
•
Bu fikri nereden edindiniz?
•
Böyle hissetmenize ne sebep oldu?
•
Bu sizin fikriniz mi yoksa başka bir yerden mi duydunuz?
•
Hep böyle mi hissettiniz?
•
Fikriniz birisinden ya da birşeyden etkilendi mi? |
Öneri ve sonuç soruları
|
•
Bunun nasıl bir etkisi olur?
•
Bu gerçekten mi yoksa muhtemelen mi olabilir?
•
Alternatifi nedir?
•
Bununla ne ima ediyorsunuz?
•
Bu olsaydı, sonuç olarak ne olurdu? Niçin? |
Bakış açısı soruları
|
•
Başka insan grupları bu soruyu nasıl cevaplardı? Niçin?
•
______’ın yapacağı itiraza nasıl cevap verebilirsiniz?
•
__________’a inanan birisi ne düşünebilir?
•
Alternatifi nedir?
•
______ ve _______’nin fikirleri nasıl benzer ve farklıdır? |
Sokratik
Sorgulama Örneği
Öğretmen: Küresel
iklimimize ne oluyor?
Ahmet: Daha da
ısınıyor.
Öğretmen: Isındığını
nereden biliyorsunuz? Cevabınızı desteklemek için hangi kanıtlarınız var?
Ahmet: Sürekli
haberlerde. Eskiden olduğu kadar soğuk olmadığını hep söylüyorlar. Bu rekor
sıcaklık günlerini geçiriyoruz.
Öğretmen: Başka kimse bu
tür bir haber duydu mu?
Onur: Evet.
Bunu gazetede okudum. Sanırım buna küresel ısınma diyorlar.
Öğretmen: Küresel
ısınmayı haber spikerlerinden öğrendiğini mi söylüyorsun? Küresel ısınmanın
gerçekleştiğini bildiklerini mi varsayıyorsun?
Yasemin: Bunu ben de
duydum. Korkunç. Kuzey kutbundaki buzullar eriyor. Hayvanlar yurtlarını
kaybediyorlar. Sanırım haber spikerleri bunu, konuyu araştıran bilim
adamlarından öğreniyorlar.
Öğretmen: Eğer durum
buysa ve bilim adamları haber spikerlerine söylüyorsa, bilim adamları nereden
biliyor?
Cem: İklimi ölçmek için araçları
var. Dünyanın sıcaklığını ölçen araştırmalar yapıyorlar.
Öğretmen: Sizce bilim
adamları bunu ne kadar süredir yapıyor?
Kerem: Muhtemelen
100 yıldır.
Emre: Belki ondan biraz daha fazla.
Öğretmen: Aslında,
yaklaşık 140 yıldır inceleniyor. Yaklaşık 1860 lardan beri.
Yasemin: Yaklaştık.
Öğretmen: Evet.
Nereden bildiniz?
Kerem: Sadece
aletlerin var olduğu ve bilim adamlarının bu şekilde iklimi ölçme araçlarının
olduğu zaman olduğunu hesap ettim.
Öğretmen: O zaman, bu
grafikte son 100 yılın iklimine bakarak, dünyanın iklimi hakkında ne
söyleyebiliriz?
Pelin: 20’nci
yüzyıl önceki yüzyıllardan çok daha sıcak hale gelmiştir.
Öğretmen: Niçin
olduğu konusunda hipotez kurabilir miyiz?
Pelin: Tek kelime:
kirlilik
Öğretmen: Kirliliğin
sıcaklığın yükselme sebebi olduğunu söylerken, neyi varsayıyorsun?
Yasemin: Arabalardan
çıkan karbondioksit kirliliğe sebep olur ve fabrikalardaki kimyasallar.
Kaan: Saç spreyi, tehlikeli
kimyasalların atmosfere girmesine sebep olur.
Öğretmen: Tamam. Şimdiye kadar tartıştıklarımızı gözden geçirmek için bir dakika ayıralım.
Öğretmen: Tamam. Şimdiye kadar tartıştıklarımızı gözden geçirmek için bir dakika ayıralım.
her ders grubuna uygulanabilecek bir teknik midir?
YanıtlaSilsana hangı ders için lazım şekerim :)
Silçok güzel olmuş tebrikler..
YanıtlaSilmersi
SilBilgiler için teşekkürler hocam eline koluna sağlık..
YanıtlaSilhersey sizler için :))))))
SilBir çok alanda uygulanabilecegini düşündüğüm yöntem hakkında açıklayıcı,güzel bir çalışma olmuş. Tebrik ederim.
YanıtlaSilefem biz teşekkür ederiz baska bir isteğiniz olursa beni rahatsız etmeyin lütfen.
SilFaydalanacağım bir paylaşım olmuş. Elinize sağlık Ömer hocam :)
YanıtlaSilAfıyet olsun efem :)
YanıtlaSil